24 Eylül 2020 günü annemi kaybettiğim gün. Ölüm benim için yaşamak kadar normal bir olguydu, Memento Mori yani Ölümü Hatırla diye bir dövmem de var. Bu dövmeyi yaptırma niyetimi her hatırladığımda bir an dururum. Bu dünyada her şeyin bir sonu var, hayatın da. Sonu olan şeyler için insanların birbirini kırması bana hiç doğru gelmiyordu.
Doğuyorsak ve her şeyin bir sonu olduğunu biliyorsak Ölüm için üzülmek bana biraz tuhaf gelmişti çok zaman. Venüs'üm S pozisyonda ve Ay burcum Oğlak; insanların değer yargılarını anlama ve onların duygularını anlamakta pek de iyi olduğumu söyleyemem. Algılarım açıktır, o an yanımdaki kişi nasıl hisseder anlarım, ya da bir astrolojik harita okuma konu olduğunda çok farklı. Değer yargılarına bakış açımı değiştiren, bir çok şeyi değiştiren bir Ölüm deneyimi yaşadım.
Bir insanın ölmesi evet çok normal, ancak o kişinin gittiğinde yaratacağı boşluk ağırmış aslında. Ben annemi çok severdim, o kadar çok severdim ki; büyüyünce ne olacaksın diye sorulunca Anne dermişim ben. Bazı yüzleşmeler, bazı kayıplar kolay kabul edilmezler.
Ve yüzleştiğim bir gerçek, sen üzülüyorsun diye dünya durmuyor; tıpkı insanlar öldüğünde hayatın bitmediği gibi. 7 Ay geçmiş bile bu kaybın üzerinden, hala taze.
Annemin vefatının üzerinden bir ay geçmiş yada geçmemişti emin değilim. ''Neden suratın asık?'' diye soruldu bana. Cevap vermek bile istememiştim. Sadece yalnız kalmak istiyor ve bütün gün uyumak ve ağlamak istiyordum. Ama bana sorulan şey neden gülmediğimdi. Hayatımda İlk defa psikiyatrik destek almam gerektiğini o zaman düşünmeye başladım. Ağır bir Depresyon geçiriyormuşum meğer, doktorun teşhisi Depresif Nöbetti, o ne demekse. İyi bir şey gibi durmuyordu, çünkü bana 3 tane çok güçlü ilaç verme gereği duydu doktor bey. Ben bu tedavi sürecine o zaman başlayamadım, verilmiş olan ilaçlar bütün gün uyumamı sağlayacak beni uyuşturacak ilaçlardı çünkü. Hem yapmam gereken işler vardı, hem de beni iş yapmamakla suçlayan ve surat asmamdan şikayetçi yöneticilerim vardı. Bu tedaviye başlamadım. Daha iyi olabilmek, bu süreci en iyi şekilde atlatabilmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Arkadaşlarım bana bu dönemde çok destek oldular, beni yalnız hissettirmediler. Devam eden eğitimlerimle kendimi oyalamaya çalışıyordum. Günlük tutmaya ve düzenli yoga-meditasyon çalışmalarına başladım. Ancak bunlar yardımcı olsa da, iş dünyasının acımasızlığını unutmuşum. Çünkü sadece iyileşmeye odaklanmıştım. Çünkü artık yaşamak bile istemiyordum.
Nitekim Eylül ayının sonunda bu kaybı yaşamış ve Aralık ayında işimden uzaklaşma kararı almak zorunda kalmıştım... Bu karar işimi kaybetmek demekti, ancak buna mecbur bırakıldım. Şartlar, insanlar, zaman. Bu olay pastanın üzerindeki kremaydı aslında, pasta yapılırken de pek çok kişinin emeği olmuş, yılların birikimi, hayat devam ediyor mottosu falan.
Bu dönemlerden geçerken, şu zamanlarda anlıyorum ki ne zor bir psikolojik durumun içinden geçiyormuşum ve şükürler olsun ki bana destek olan insanlar oldu etrafımda. Şükürler olsun ki problemi görmezden gelmedim.
Ben bu sürecin sonunda para kaybettim, işimi kaybedebilirim. Ancak paha biçilemez olan şey; kendimi bulmuş olmam, görmezden geldiklerimle yüzleşmeye cesaret etmiş olmam, güçlü durmak zorunda olmadığımı farketmem, duygularımı yaşamayı tercih etmem, gerçek bir iyileşme süreci yaşamış olmam ve daha da fazlası.
Ben anladım ki, iyi-kötü yok sadece olan şey var hayatta. Aşağısı yada yukarısı yok sadece burası var hayatta. Katil, tecavüzcü, hırsızı, şerefsizi... destek olan insanlar ve ayağına bir çelme de kendisi takanlar... onlar da lazım bu dünyaya. Denge her zaman olmak zorunda. Sistemde gri yok, siyah ya da beyaz var. Gri ler parazit.
Eee derler şimdi adama ''Sen yapıyor musun? Kimseyi yargılamıyor musun şimdi? '' Hiç olurmu öyle şey kafam atarsa burnundan bile getiririm ama yaptığımın yanlış olduğunu bile bile yaparım bunu. İnsanız sonuçta ne kadar kontrol edebiliriz ki, Beşer Şaşar diye boşuna söylenmemiş. Yanlışı bilip, onu yaptığını bilip durabildiğin en hızlı şekilde durmak önemli olan.
Nerede durması gerektiğini bilmeli insan. Robotlaşan dünyada, Matrix evreninin çok uzak olmadığı bir zamanda belki de bizi insan olarak farklı kılacak şey duygularımızı görebiliyor olmak olacak.
Kim bilir ?
Bir insanın ölmesi evet çok normal, ancak o kişinin gittiğinde yaratacağı boşluk ağırmış aslında. Ben annemi çok severdim, o kadar çok severdim ki; büyüyünce ne olacaksın diye sorulunca Anne dermişim ben. Bazı yüzleşmeler, bazı kayıplar kolay kabul edilmezler.
Ve yüzleştiğim bir gerçek, sen üzülüyorsun diye dünya durmuyor; tıpkı insanlar öldüğünde hayatın bitmediği gibi. 7 Ay geçmiş bile bu kaybın üzerinden, hala taze.
Annemin vefatının üzerinden bir ay geçmiş yada geçmemişti emin değilim. ''Neden suratın asık?'' diye soruldu bana. Cevap vermek bile istememiştim. Sadece yalnız kalmak istiyor ve bütün gün uyumak ve ağlamak istiyordum. Ama bana sorulan şey neden gülmediğimdi. Hayatımda İlk defa psikiyatrik destek almam gerektiğini o zaman düşünmeye başladım. Ağır bir Depresyon geçiriyormuşum meğer, doktorun teşhisi Depresif Nöbetti, o ne demekse. İyi bir şey gibi durmuyordu, çünkü bana 3 tane çok güçlü ilaç verme gereği duydu doktor bey. Ben bu tedavi sürecine o zaman başlayamadım, verilmiş olan ilaçlar bütün gün uyumamı sağlayacak beni uyuşturacak ilaçlardı çünkü. Hem yapmam gereken işler vardı, hem de beni iş yapmamakla suçlayan ve surat asmamdan şikayetçi yöneticilerim vardı. Bu tedaviye başlamadım. Daha iyi olabilmek, bu süreci en iyi şekilde atlatabilmek için elimden gelen her şeyi yaptım. Arkadaşlarım bana bu dönemde çok destek oldular, beni yalnız hissettirmediler. Devam eden eğitimlerimle kendimi oyalamaya çalışıyordum. Günlük tutmaya ve düzenli yoga-meditasyon çalışmalarına başladım. Ancak bunlar yardımcı olsa da, iş dünyasının acımasızlığını unutmuşum. Çünkü sadece iyileşmeye odaklanmıştım. Çünkü artık yaşamak bile istemiyordum.
Nitekim Eylül ayının sonunda bu kaybı yaşamış ve Aralık ayında işimden uzaklaşma kararı almak zorunda kalmıştım... Bu karar işimi kaybetmek demekti, ancak buna mecbur bırakıldım. Şartlar, insanlar, zaman. Bu olay pastanın üzerindeki kremaydı aslında, pasta yapılırken de pek çok kişinin emeği olmuş, yılların birikimi, hayat devam ediyor mottosu falan.
Bu dönemlerden geçerken, şu zamanlarda anlıyorum ki ne zor bir psikolojik durumun içinden geçiyormuşum ve şükürler olsun ki bana destek olan insanlar oldu etrafımda. Şükürler olsun ki problemi görmezden gelmedim.
Ben bu sürecin sonunda para kaybettim, işimi kaybedebilirim. Ancak paha biçilemez olan şey; kendimi bulmuş olmam, görmezden geldiklerimle yüzleşmeye cesaret etmiş olmam, güçlü durmak zorunda olmadığımı farketmem, duygularımı yaşamayı tercih etmem, gerçek bir iyileşme süreci yaşamış olmam ve daha da fazlası.
Ben anladım ki, iyi-kötü yok sadece olan şey var hayatta. Aşağısı yada yukarısı yok sadece burası var hayatta. Katil, tecavüzcü, hırsızı, şerefsizi... destek olan insanlar ve ayağına bir çelme de kendisi takanlar... onlar da lazım bu dünyaya. Denge her zaman olmak zorunda. Sistemde gri yok, siyah ya da beyaz var. Gri ler parazit.
Eee derler şimdi adama ''Sen yapıyor musun? Kimseyi yargılamıyor musun şimdi? '' Hiç olurmu öyle şey kafam atarsa burnundan bile getiririm ama yaptığımın yanlış olduğunu bile bile yaparım bunu. İnsanız sonuçta ne kadar kontrol edebiliriz ki, Beşer Şaşar diye boşuna söylenmemiş. Yanlışı bilip, onu yaptığını bilip durabildiğin en hızlı şekilde durmak önemli olan.
Nerede durması gerektiğini bilmeli insan. Robotlaşan dünyada, Matrix evreninin çok uzak olmadığı bir zamanda belki de bizi insan olarak farklı kılacak şey duygularımızı görebiliyor olmak olacak.
Kim bilir ?
Güzel ve yerinde tespitler.
YanıtlaSil