GİRİŞ
Örgütsel sessizlik; bir örgüte mensup olan
kişilerin örgüt faaliyetlerinin iyileştirilmesine, aksaklıkların ortaya
çıkarılmasına, yeni süreç/ürün/hizmetlerin oluşturulmasına olanak sağlayacak
olan düşünce, fikir ve önerilerini dile getirmemeleri olarak ortaya çıkan bir
örgütsel davranış olgusudur. Bireylerin sessiz kalmalarının altında yatan temel
sebepleri bilmek örgüt yöneticileri için oldukça önemlidir. İşgörenlerin
örgütün faaliyetleri ve işleyişi hakkında düşünce, fikir ve önerilerini dile getirmemeleri
kolektif (ortaklaşa) bir hal alıp, örgütsel sessizlik iklimini
oluşturabilecektir.
Bu kapsamda, rapor içeriğinde örgütsel
sessizlik olgusunun kapsamlı bir tanımı yapılmış, sınıflandırılmasından ve
sessizliğin yönünden bahsedilmiştir. Ayrıca örgütsel sessizliğin oluşumunda rol
oynayan örgütsel ve çevresel etkenler, örgütsel sessizliğin türleri, nedenleri
ve örgütsel sessizliği etkileyen faktörler hakkında da bilgiler sunulmuştur. Örgütsel
sessizliğin sonuçları ve sessizliğe yönelik kurumsal önlemler, turizm
işletmeleri açısından öneminden ve değerlendirilmesinden bahsedilmiştir.
İnsan
bilimciler sessizliği eylemsizlik olarak tanımlamaktadırlar (Nader, 2001: 162).
Fikir ve düşüncelerin kasıtlı olarak tutulması ve söylenmemesi sessizlik olarak
tanımlanır. Sessizlik amaçlı, kasıtlı, aktif ve bilinçli bir hal de
alabilmektedir. Örgütsel sessizlik; işgörenlerin işlerini ve bulundukları
örgütü iyileştirmeyle ilgili fikir, bilgi ve düşüncelerini kasıtlı olarak esirgemesi
şeklinde de tanımlanabilir. Bunun yanında bulunulan örgüt yapısının kemikleşmiş
ahlaki kurallarının etkisi ile insanlar birbirleri ile karşı karşıya gelmekten,
utanç duygusundan, dışlanmaktan, ilgisiz hissettirilme korkusundan, algılanan
başka tehlikelerden ve gittikçe kötüleşen ekonomi yapısı ile mevcut işlerini
kaybetme korkusundan dolayı sessiz kalmaktadırlar.
Sessizlik; tevazu, diğerlerine saygı, sağduyu
ve nezaket gibi iyi ahlak ve erdem unsurları ile de yakından ilgili olarak
düşünülebilmektedir. Sosyal ilişkilerdeki sessizlik, sözlü anlatım
kullanıldığında, kaçınılmaz olarak olabilecek zahmet, sıkıntı veya sorunla
karşılaşmaktan kaçınma davranışı olarak tanımlanmaktadır (Nakane 2006: 1812).
Bunun yanında bulunulan örgüt yapısının kemikleşmiş ahlaki kurallarının etkisi
ile insanlar birbirleri ile karşı karşıya gelmekten, utanç duygusundan,
dışlanmaktan, ilgisiz hissettirilme korkusundan, algılanan başka tehlikelerden
ve gittikçe kötüleşen ekonomi yapısı ile mevcut işlerini kaybetme korkusundan
dolayı sessiz kalmaktadırlar (Perlow ve Williams, 2003). Bazı durumlarda
sessizlik gizli ve değerli bilgileri saklamak için stratejik ve proaktif bir yaklaşım olarak
algılanmalıdır. Bunun yanında çalışanlar herhangi bir karara uyum gösterildiğinin
anlaşılması için sessiz kalabilmektedirler. İlk önce şunu
belirtmek gerekir ki örgütte herhangi bir sesin olmaması sessizliğin kasıtlı bir
şekilde olduğunu göstermez. Bunun yanında işgörenin sessiz kalması veya düşüncelerini
ifade etmesi kasıtlı ve bilinçli olarak varsayılmaktadır. Çalışmanın altında
yatan bir başka varsayım olarak belirtilen; işgörenlerin, iş konuları ve faaliyetleri
hakkındaki fikirlerinin, düşüncelerinin ve önerilerinin olduğu, ama yine de
sessiz kalabilecekleri veya konuşabilecekleri şeklindedir. Son olarak da
sessizlik ve ses hali yüz yüze ilişkilerde gerçekleşir.
2. ÖRGÜTSEL
SESSİZLİĞİN SINIFLANDIRILMASI
Örgütte verilerin elde edilmesi, bilgiye dönüşümü,
bilginin oluşum süreci ve bilginin dolaşımı gerçekleşirken her zaman bu bilgi
net olarak ortaya çıkmayabilmektedir. Bireyler çeşitli durumlarından dolayı
sessiz kalmayı tercih edebilirler. Bu tercih her zaman bireysel bir tercih olmamaktadır.
Bazı bilgi türleri gerçekten de tam olarak ifade edilemez. Kavramsallaşması ve
ifade edilebilir düzeye gelmesi gerekebilir. Ancak örgütte bu bilgilerin rahat
dolaşımını ve üst yönetime iletimini kolaylaştıran bir mekanizma oluşturulması
için çalışanların bastırılmış kişiler haline getirilmemesi gerekmektedir. Örgütsel
sessizliği örgütsel düzeyde bilgi ve örgütsel öğrenme konuları açısından
sınıflandıran çalışmalarda iki temel boyut ele alınmıştır. Birinci boyut çalışanların
sessiz kalması (konuşamamak veya henüz konuşamamak), ikinci boyut ise
çalışanların sessiz bırakılması (konuşulabilmesi ancak bunun kısıtlanması) biçimindedir.
Bu boyutlar da kendi arasında sınıflandırılmaya çalışılmıştır(Blackman ve
Sadler-Smith, 2009: 571-572).
2.1.
Sessiz Kalma
İşgörenlerin sessiz olması kendilerinden kaynaklandığı,
bilinçli ve kasıtlı olduğu durumlarda gerçekleşebilir. Bu gibi durumları
oluşturan örtük bilgileri (ayrıntılı olarak ifade edilemeyen, yetenekler ve iş yapış
şekli, kültürü ile ilgili biçimselleştirilemeyen bilgi) ve sezgisel
bilgileri(hissi, öznel söz ile ifade edilemeyen veya bilinç öncesi muhakemeye
dayalı bilgi) ifşa etme noktasında da sessiz kalmaları olağandır. Konuşulabilen
konularda sessiz kalma durumu ise kavramsal bilgiler (herhangi bir konuda
otomatik olarak problem çözümünden sonra veya bu süreç içerisinde oluşan, tecrübeye
dayalı bilgi) ve bilinç öncesi bilgiler (uzun süreli tecrübeye dayalı,
hafızanın etkilediği ancak ifade edilmeyen bilgi) için geçerlidir.
2.2.Sessiz
Bırakılma
İş görenler kendileri istedikleri için sessiz
kalabildikleri gibi kasıtlı olmadan zorla da sessiz kalmak durumunda
bırakılabilmektedirler. Kişiler bilinç dışı bastırılmış sesi (gerekçeli ve
kontrollü bilginin bilinçli farkındalıktan ayrı tutulması), bilinçli saklanan
sesi (içsel güç, prososyal veya uysal davranışa dayalı olarak bilinçli, olarak saklanan
ses) ve bilinçli bastırılmış sesi (örgütsel etki ile irade dışı boyun eğmeye
veya kendini korumaya bağlı ses çıkarmama) ortaya çıkaramayabilirler.
3.
ÖRGÜTSEL
SESSİZLİĞİN YÖNÜ
Örgütsel sessizliğe ilişkin yazın
incelendiğinde örgütsel davranış çalışmaları içerisinde oldukça yeni bir konu
olarak görünen örgütsel sessizlik konusunun yönü ile ilgili de bazı tespitlerin
varlığı görülmektedir. Sessizliğin yönü aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya
veya aynı düzlemdeki çalışanlar arasında olabilir. İlgili yazında en sık
bahsedilen ve üzerinde tartışılan; aşağıdan yukarıya doğru sessiz kalma
halidir. Bu durum örgütte hiyerarşinin en üstündeki bireye en üst düzeye karşı
sessiz kalma da olabilir, hemen bir üst düzey yöneticiye/şefe veya birim/bölüm
başkanına karşı da olabilir. Araştırmaların sonuçlarına göre, çalışanların sessiz
kalmasında etkili olan en üst yönetimden daha çok bir üst yönetimdir. Bu anlamda
lider ve üst yönetim, bütün hiyerarşik düzeydeki yöneticilerini ve çalışanlar
ile kurdukları iletişimi iyi bilmek veya sezmek durumundadır. Sessizlik
davranışının yönü yukarıya doğru olabildiği gibi alt düzeylere veya eş
düzeylere hatta örgüt dışı kesimlere karşıda gelişebilir. Bu noktada önemli
olan sessiz kalma davranışını gerçekleştiren kişinin karşı tarafa duyduğu güven
ve hissettiği samimiyet duygusudur (Brinsfield, 2009: 70-71).
4. ÖRGÜTSEL
SESSİZLİĞİN OLUŞUMUNDA ROL OYNAYAN ÖRGÜTSEL VE ÇEVRESEL ETKENLER
4.1.
Kültür
Örgütlerde beşeri yönün öneminin artması,
sosyal ve siyasal alanda insancıl değerlerin önem kazanması ve uluslararası
işletmeciliğin gelişmesi kültürün yönetim açısından önemini de artırmıştır.
Kültürün bu bağlamda genel bir tanımı verilecek olursa; bir insan topluluğunun
hayat tarzı, dil ve benzeri yollarla nesilden diğer nesile aktarılan az çok
şekillenmiş, öğrenilmiş davranış kalıplarının ve alışkanlıkların tamamının
birleşimidir. Kültür tüm toplumun bireylerinin paylaştığı bir kavramdır.
İnsanlar toplumsal yaşamın bir şartı olan kültür içerisinde yoğrulurlar ve o
toplumun normlarını, değerlerini, kurallarını öğrenmeye ve kabul etmeye
başlarlar. Kültür ve insan birbirini oluşturan ve etkilemektedir. İnsan kültürleşme
yoluyla kendi kültürünü oluşturan duygu, düşünce ve eylem biçimlerini benimser.
İşletme yöneticisi için kültürel öğeleri
bilmenin önemi büyüktür. Toplum içerisinde çalışmalarını sürdüren işletmeye, o
toplumun bilgisel özellikleri, kanunları ve teknolojik seviyesi de etki
edecektir. O halde bir işletme yöneticisi için kültür, kuruluşun çalışma
şeklini ve faaliyetlerinin sonucunu etkileyen, belirli insan topluluklarınca
oluşturulan, inançlar, değerler, örf ve adetler ve diğer kişiler arası
ilişkilerin sonuçlarının tamamıdır. Türk kültürünün dişi
kültür özellikleri göstermesi Türkiye’de insan ilişkilerine saygı göstermenin
ne kadar önemsendiğine bir işarettir. Bu anlamda bireyler bulundukları
toplumda, örgütte veya grupta insan ilişkilerine önem vermek adına kasıtlı bir
şekilde sessiz kalmayı tercih edebilmektedirler. Dişi kültürlerde yönetim daha
çok sezgiseldir ve fikir birliğine önem verilir. Bu durumda çatışmaların çözümlenmesinde
müzakere ve uzlaşma esastır. Erkek kültürler sonuç odaklıdır.
4.2.
Örgüt Kültürü
Örgüt kültürü tanımları genel kültürden farklı
olarak örgüt bağlamında ele alınmaktadır. Bir örgütte çalışanların nasıl
davranacaklarını etkileyen ve paylaşılan anlam sistemidir. Örgüt kültürü
örgütsel psikoloji, sosyal psikoloji ve sosyal antropolojinin bir bileşkesinden
ortaya çıkmıştır. Örgüt kültürü toplumsal kültürden bağımsız düşünülemeyen
ancak ondan çeşitli yönleri ile farklı olan bir olgudur. Örgüt üyelerinin
örgüt kimliğini paylaşmaları, ortak bilince, düşünsel ve eylemsel tavırlara
kaynaklık eder. Örgütsel kültür, aynı zamanda çalışanlar için ortak bir anlam
dünyası oluşturur. Çalışanların örgütsel etkinlikleri algılamaları için yöntemler
geliştirir. Değerlerin pekişmesini ve davranışların şekillendirilmesinde bir tür
kontrol mekanizması görevi görür (Aytaç, 2004: 195). Böylece çalışanların örgütlerinde
ortak bir sese hizmet etme durumu artacaktır. Örgütler ilk kurulduklarında
süreçlerin nasıl işlemesi konusundaki inançlar, değerle ve varsayımların
oluşumunda kurucuların rolü büyüktür. Zamanla örgüt içindeki işleyiş, yönetim
ve insan kaynakları uygulamaları, iş ilişkileri, çalışanlar arası iletişim tercihleri
ve fırsatları, örgütün kuruluğundaki kültürel yapıdan hem etkilenir hem de
örgüt kültürünü oluşturur.
4.3.
Davranış Düzlemi
Bireyin gerçekleştirdiği her davranışın
belirli bir nedeni olacak ve bireye bir tatmin sağlayacaktır. Ancak, bireyin
etki alanı içerisinde bulunduğu her sosyal yapının istediği, kabul ettiği ve
etmediği davranışlar vardır. Bireysel davranışın anlamlılığı sosyal yapının
kabul alanına uygunluğuna bağlıdır. Bu durumda davranışların belirli sosyal
düzlemlerde ortaya çıkmasının gerektiği, eğer davranış ile düzlem arasında uyum
yoksa sonucun olumsuz veya etkinlikten uzak olarak yorumlanacağı
düşünülmektedir. Bu kapsamda bir sosyal grup içerisinde istenen davranışlar
örgüsünden oluşan sosyal etkileşim alanına davranış düzlemi denir. Birey
düşüncelerinin, bulunduğu davranış düzlemine ve sosyal etkileşim alanına uyum
göstermediğini algılarsa kendini gizli tutacak, sınırları içinde kalmak adına
örgüte katkı sağlayıcı, aksaklıkları giderici ve daha yeni ve daha iyi süreçlerin
oluşmasına imkân sağlayıcı fikirlerini ve önerilerini kasıtlı olarak saklı tutabilecektir. Genel kuralların
yanı sıra her davranış düzleminin kendi iç şartlarından ve ortamından
kaynaklanan özel kurallar bulunmaktadır. Çoğu zaman davranış düzlemine bağlı olarak
konulmuş bulunan yazılı kuralları ve gelenekselleşmiş olan yazılı olmayan
kuralları özel kurallar olarak tanımlanmaktadır.
Davranış
düzlemlerinin farklılaşmasında özel kuralların payının daha büyük olduğu
görülmektedir. Genel kuralların sınırlayıcıları bir örgütte her davranış düzleminde
ortak olabilmektedir.
Bir davranış düzlemi oluştururken özel
kuralları oluşturma da esas sorumlu olan üst yönetim, çalışanların farklı fikir
ve önerilerinden faydalanmak adına onların örgütün ve mensuplarının yararına
sessiz kalmamayı ve gerektiğinde kendini açık bir şekilde ifade edebilmeye imkân
sağlayan bir davranış düzlemi oluşturmalıdır. Bir örgütteki
çalışanın örgüte verdiği katkıyı ve sağladığı değeri artırmak, onu güçlendirmekten
ve örgütteki iletişim hatlarını sürekli açık tutmaktan geçer. Bu katkının
sağlanması adına örgütte hem kolektif hem de bireysel olarak davranış düzleminde
sessizlik iklimine mahal vermemek gerekir.
4.4.
Örgüt İklimi
Bireyler arasındaki etkileşimler sonucunda
ortaya çıkan ortak değerlerin, normların ve bunların sembolik ifadelerinin
örgütlerde oluşturduğu kabul edilmiş anlamlar vardır. Örgüt hayatını
karakterize eden hissiyatlar, yaklaşımlar ve davranış tipleri örgüt iklimi
olarak tanımlanabilir.
Yönetim
çalışanların örgütsel faaliyetlerin uygulanmasında daha istekli ve etkin
çalışmalarının sağlanması için bir iklim oluşturmakla sorumludur. Örgüt iklimi çalışanların
tutumlarını ve çalışanlar arası ilişkileri etkileyen örgüt kültürünün bir uzantısıdır.
Ancak örgüt kültüründen daha özel ve yönetilebilir durumdadır. Örgüt kültürü
örgütün nasıl olması gerektiğini vurgularken, örgüt iklimi ise çalışanların örgüt
ile ilgili davranışlarını etkileyen değerleri ve tutumları ile ilgilenmektedir.
Örgütte çalışanların karşılıklı güvenleri ve birbirlerini anlayabilmeleri
bulundukları sosyal sistemde algıladıkları ortak iklime dayalı olarak gelişir.
Çalışanların davranış duygu ve düşünceleri
ile bağlantılı olan örgütsel iklim geçici ve sübjektiftir, aynı zamanda güç ve
etki sahibi kişilerce doğrudan değiştirilebilir bir durumu ifade etmektedir.
Buna karşın kültür, daha köklü, örgütün geçmişine dayanan, karmaşık ve doğrudan
değiştirilemeyen bir yapıyı oluşturmaktadır (Denison, 1996: 645). Örgüt iklimi
bir örgütü diğer örgütlerden ayıran çalışanların etkileşimi ile oluşan herhangi
bir durumu yorumlarken temel alınan geçerli normları, değerleri ve örgüt
kültüründeki yaklaşımları yansıtmakta, davranış belirleme de bir etki kaynağı
olabilmektedir.
Çalışanların
örgüt faaliyetleri hakkındaki fikir ve önerilerini dile getirmemeleri de kolektif
olarak sergiledikleri bir davranış olarak bir iklim halini alabilmektedir(Morrison
ve Milliken, 2000: 708, Maria, 2006: 219). Bu nedenle oluşan sessizlik iklimi
örgüt ikliminin bir alt boyutu olarak belirebilir ve yönetim tarafından
sezilmez ise güçlenerek sürdürülebilir. Bu iklim; yatay düzlemde bulunan
çalışanların davranış ve tutumlarının ortaklaşa gelişmesinin bir sonucu olarak
da görülebilmektedir. Görüldüğü üzere sessizlik iklimi böylesine bir kısır
döngü içerisinde güçlenerek örgütteki diğer kademelere de sirayet
edebilecektir.
Yöneticiler
çalışanlarına, kurumlarına bağlanmalarını ve gerçekten içten gelen bir istekle
görevlerini yapabilmelerini sağlayacak bir ortam hazırlama çabasında olmalıdırlar.
Bunun içinde uygun bir örgüt iklimi oluşturmaya ve her çalışanın iç dünyasında
anlamaya çalışmaktadırlar. Örgüt iklimi örgütsel bağlılığın oluşturulmasında en
önemli etmenlerden biridir. Örgütsel bağlılık, kurum içinde uygulanan
politikalar, yönetimin astlarına karşı tutumları, örgüt içi fiziki çalışma koşulları,
çalışanların kendi aralarındaki ilişkiler vb. birçok örgüt iklimi unsuru sonucunda
oluşacaktır.
4.5.
Örgütsel Güven
Güven; karşı taraftan (birey, grup, örgüt)
beklentiler ve çıkar gayesi gütmeden, faydalı işler yapılacağına dair, karşı tarafa
bağlılığı ve gelişim için istekliliği gerektiren inançtır (Whitener ve
Diğerleri, 1998: 514). Güven veya güvensizlik kişilerin algı, tutum ve
davranışlarını önemli düzeyde etkileyecektir. Güven, samimi iletişim yapısı
sayesinde sosyal ilişkilerin güçlendirilmesi ile ortaya çıkacaktır.
Çalışanların bulundukları ortam içerisinde diğer çalışanlara ve yöneticilere
güvenmeleri biçimsel olmayan iş birliği ve dayanışma halini kuvvetlendirir ve
biçimsel uzlaşma maliyetlerini azaltır.
Çalışanların bulundukları ortam içerisinde
diğer çalışanlara ve yöneticilere güvenmeleri biçimsel olmayan iş birliği ve
dayanışma halini kuvvetlendirir ve biçimsel uzlaşma maliyetlerini azaltır. Örgütün üyeleri
ne kadar sıklık ve süre ile sosyal ilişki kurarlarsa o kadar örgütlerine olan
güvenleri artacak, bilgi, değer ve öneri alışverişi bir o kadar hat safhada
olacaktır. Yönetime karşı çalışanın algıladığı güven eksikliği, yönetimin
çalışanını sadece kendi çıkarı ile ilgilenen biri olduğunu düşünmesi, yönetimin
en iyisinin kendisinin bilme düşüncesi ve bu durumda çalışanına güvenmemesi
sessizlik ikliminin oluşumunu hızlandırır. Bu iklimin oluşturulmaması için,
örgütsel güven ikliminin bileşenleri şunlardır (Slade, 2008: 67);
−
Davranışsal bağlılık,
−
Davranışsal dürüstlük ve açıklık,
−
Kontrolün paylaşımı ve yetkilendirme,
−
Açık, kesin iletişim
−
İlgi gösterilmesi
Yukarıda sayılan bileşenlerin örgüt düzeyinde
düşük olması çalışanların içsel motivasyonlarının düşmesine, vazgeçme/çaba
göstermeme davranışları göstermelerine ve hatta iş gücü devir oranının yüksek
olabilmesine sebep olabilmektedir.
4.6.
Örgütsel Adalet Algısı
Bir örgütte sosyal ve kişilerarası adalet
algısının olması veya olmaması iş görenlerin davranışlarını önemli ölçülerde
etkilemektedir (Greenberg, 1990: 399). Çalışanlar ile yöneticileri arasındaki
iletişimde adalet algılaması önemlidir. Örgütlerde bireyler, yöneticilerin
kendilerine diğerleri ile aynı şekilde iletişim kurmasını bekler. Algılanan kişilerarası
adaletsizlik algısı yöneticilere karşı bir tepki doğmasına sebep olmaktadır. Bu
tepkiler, temelinde saldırganlık hali barındıran; çalışanın sessiz kalmasına,
pasif davranışlar sergilemesine neden olabilen gizli tutum ve düşünceler
edinmesine sebep olacaktır. Bunun yanında örgütsel adalet; iş gücü devri,
örgütsel vatandaşlık davranışı, yönetici ve astı arasındaki bilgi paylaşımı,
yönetime ve örgüte güvene ve örgütsel bağlılığa etki etmektedir.
4.7.
Grup Düşüncesi ve Grup Baskısı
Grup düşüncesi; örgütün faaliyetlerinin grup
düzeyinde gerçekleşmesi gerektiğinde, grup üyelerinin oybirliği isteklerinin,
kendi düşüncelerini ifade etme isteklerine baskın gelmesi durumunda oluşan bir
düşünce şeklidir. Grup düşüncesi; başlı başına çalışan sessizliğine bir örnek
olarak verilemeyebilir. Fakat örgütlerde kesinlikle önemli bir sessizlik
sebebidir.
Bireyin
başka birinden, gruptan ya da toplumdan etkilenmesinin temelinde; gelenek,
istek, kabul edilme arzusu, fiziksel zarar görme korkusu, reddedilme(gruptan
soyutlanma) korkusu, yabancı veya garip görünmeme arzusu, boyun eğmeye
zorunluluk ve benzeri nedenler olabilmektedir. Grubun beklentilerine göre tutum
geliştirmek, itaatkâr ve gruba uygun davranışların gelişmesinde grup baskısının
etkisini yükseltir.
4.8.
Örgütsel Sosyalizasyon
Örgütsel sosyalizasyon, örgüte yeni gelen iş
görenlerin, örgütün tam bir üyesi gibi hareket edebilmeleri için gereken bilgi,
davranış ve tutumları kazandıkları bir süreçtir. Örgütsel sosyalizasyon, örgüt
üyelerinin bir bütün olarak, örgütte geçerli kurallar, değerler, anlayışlar,
önyargılar vb. kültürel iklime adapte olmalarını ifade eder. Örgütsel hedeflere
ulaşabilmek için iş görenler, örgütte geçerli düzene uygun hareket etmek
durumundadırlar. Örgüt, örgütteki kültürel iklimin özümsenmesini ve buna uygun
davranışlar gösterilmesini ister.
Örgüte
yeni giren bir iş görenin içinde bulunduğu bu süreçte algıladığı aksaklıkları veya
olumsuzlukları, örgütün genel düşünce ikliminden farklı fikir ve düşünceleri dile
getirmesi kolay olmayacak, bu süreç içerisinde sessiz kalmayı tercih edebilecektir.
4.9.
Sosyal İzolasyon
İş gören, şikayetçi veya sorun çıkaran biri
olarak algılanabileceğini ve sonunda bu yüzden izolasyon ile karşılaşabileceğini
düşündüğü için de sessiz kalabilmektedir. İş gören örgüt içerisinde sahip olduğu
sosyal sermayeye ve pozisyonuna zarar gelmemesi ve soysal izolasyona maruz
kalmamak için çoğunluğun fikrini ve düşüncesini paylaşacaktır. Bu düşünce kişinin
fikirlerini açık ve dürüst bir şekilde dile getirmesini, hem kişisel düzeyde
hem de kolektif olarak engeller (Bowen ve Blackmon, 2003: 1394-1396). Dışlama
davranışı işgörenin grup bağlılığını artırmak, grubun dışında fikir beyan eden
kişileri gruptan ayrılmak zorunda bırakmak veya iş görenin davranışlarını grup
eğilimi doğrultusunda değiştirmek amaçlı yapılabilir. Özellikle iş görenlerin ihbarcı
olarak algıladıkları kişilere bir misilleme aracı olarak kullanıldığı araştırmalardan
da görülmektedir.
5. ÖRGÜTSEL
SESSİZLİK TÜRLERİ
5.1. Uysal / Ilımlı / Kabul Edici Sessizlik
Eğer
bir insanın davranışı “sessiz” olarak nitelendiriliyorsa, genellikle o insanın
aktif bir iletişim kurmadığı anlaşılmaktadır. Etkin iletişim kurmak her zaman
bilgi yoksunluğundan kaynaklanmamaktadır. Nitekim uysal, ılımlı veya kabul
edici sessizlikte; “kişinin kendisini çekerek var olan fikir, bilgi ve
düşüncelerini saklaması” şeklinde tanımlanmaktadır. Tanımdan da görüleceği
gibi, bu sessizlik türünde, bilginin varlığı söz konusu olup, iletişim
kurmaktan kaçınma davranışı gözlenmektedir.
5.2.
Savunmacı Sessizlik
Savunmacı sessizlik, “kişinin korku kaynaklı
nedenlerle fikir, bilgi ve düşüncelerini saklayarak kendisini koruması”
şeklinde tanımlanmaktadır. Schlenker ve Weigold (1989), savunmacı sessizliği;
kişinin kendisini dış tehditlerden koruma niyeti ile gerçekleşen proaktif bir davranış
olarak tanımlamaktadır. Kişinin,
kendisini bu şekilde korumayı istemesinin altında yatan neden ise, olası
sonuçların sorumluluğunu almak istememesi olabilmektedir.
Çoğu insan; fikirlerini paylaşmak ve
konuşmakla “sorun yaratan” biri olarak anılmayı ve mesleki yaşamının bu
konuşmaların olası negatif sonuçlarından etkilenmesini istemeyeceği için,
susmayı tercih etmektedir. Nitekim konuşan insanlardan bazılarının “sorun
yaratan” kişi olarak etiketlenmesinin yanı sıra, bazıları da “eleştirel
düşünenler”, şeklinde nitelendirilmekte ve diğer bazıları da her şeye itiraz
ettikleri düşünüldüğü için “takımın bir parçası” olarak kabul edilmemektedir.
Hataların saklamasını da içermektedir.
5.3. Pro-Sosyal
Sessizlik
Pro-sosyal davranışlar, örgütsel vatandaşlık
davranışının içerdiği “diğerlerine yardımcı olma” durumuna işaret etmektedir. Diğergamlık
veya diğerlerini düşünme şeklinde ifade edilebilen örgütsel vatandaşlık boyutu,
diğer bireylere örgütsel görev ve problemlerle ilgili konularda yardımcı olmaya
yönelik isteğe bağlı davranışları
içermekte ve bir anlamda bireyin sosyal çevresine duyarlılığını yansıtmaktadır.
Tanımdan da anlaşılacağı gibi, bu sessizlik türü, diğer iki sessizlik türünden isteğe bağlı olma yönüyle farklılaşmaktadır.
Pro-sosyal sessizlik yönündeki davranışlara, çalışanın,
önemli bir bilgiyi örgütün yararına olacak şekilde saklayarak, işbirlikçi ve
diğerleri odaklı davranması, genel tartışmaya ya da duruma katkı
sağlamayacağını düşündüğü gereksiz bilgileri aktarmaması gibi örnekler
verilebilir.
6. ÖRGÜTSEL
SESSİZLİĞİN NEDENLERİ VE ÖRGÜTSEL SESSİZLİĞİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
İnsan, “insana, insanla hizmet verilen
işletmelerde”, temel bilgi, gelişme ve yaratıcılık kaynaklarından biri olarak
kabul edilmektedir. Bu bilince sahip işletmeler, çalışanların bilgi, beceri ve
yeteneklerini sürekli geliştirmelerini desteklemekte ve iletişime büyük önem
vermektedirler. Sessizlik her şeyden önce bir iletişime veya iletişim
kopukluğuna işaret etmektedir. Şekil 1’de belirtilen sessiz kalmanın neden ve sonuç
ilişkilerini açıklayan model, daha çok sessizliğin iletişim kopukluğu yönü
üzerine odaklanmaktadır.
TABLO
1: Sessiz Kalmayı Tercih Etme Üzerine Bir Model
6.1.
Kişisel Faktörler
Çalışanların sessizlik davranışını tercih
etmelerinde etkili olduğu düşünülen bazı kişisel faktörleri; yaş, cinsiyet,
eğitim, deneyim vb. başlıklar altında incelenebilir.
Yaş; kişinin sessiz kalma davranışını belirleyen önemli etkenlerden biridir.
Yaş ilerledikçe çalışma hayatındaki davranışlar da
değişim gösterir. İlk gençlik dönemlerinde; çalışanların işe uyum konusunda
bazı zorluklarla karşılaşmaları ve bunun sonucunda iş değiştirme eğilimlerinin
artması söz konusu olabilir.
Eğitimli olmak, bireyi toplumla olan ilişkilerinde güçlü kılan, dış dünyayla bağlantı
kurmasını kolaylaştıran, gerek bireysel olarak ve gerekse de başkalarının
haklarını savunmasını sağlayan ve birçok alanda bireyin ilerlemesi için bir
başlangıç noktasıdır. Sessiz olma nedenleri içerisinde bireyin belli bir konu
hakkında bilgi sahibi olmaması ya da bu konuda eğitim almamış olması
gösterilebilmektedir.
Ancak,
bu demek değildir ki, eğitimsiz kişiler her zaman bilmedikleri konuda sessiz
kalırlar. Birey bilmediği, eğitimini almadığı bir konuda da konuşabilir, beyan
ettiği fikrin doğru ya da yanlış olması bireyi ilgilendirmeyebilir ya da birey,
belli bir konu hakkında derin bir bilgiye sahip olup, kendini koruma içgüdüsü
ile de sessiz kalmayı tercih edebilir.
Sessizlik üzerinde etkili olduğu düşünülen
bir diğer faktör de deneyimdir. Deneyim bir öğrenme sürecidir.
Çalışma yaşamında edinilen deneyimlerden ilki, mesleki bilgiye dayalı
deneyimler, ikincisi ise kişilerarası iletişim ile ilgili deneyimlerdir. Bu
değişkenlerin yanı sıra; bazı kişilik özelliklerinin de bireylerin sessiz kalmalarını
etkilediği düşünülmektedir. Kontrol odağı, benlik saygısı / öz saygı ve grupla
özdeşleşme bu faktörlerden sadece bazılarıdır.
Kontrol odağı kavramı;
“Kişilerin kendileriyle ilgili olan olayları
açıklarken, olayların nedenlerini konumlama yerlerini ifade etmektedir.
Bir diğer kişisel faktör de benlik saygısı veya öz saygıdır. Bir kişinin kendisini algılamasıyla ilgili bir kavram olan öz
saygı (self-esteem), “kişinin
kendisine bir birey olarak yüklediği değere işaret etmektedir. Öz saygısı
yüksek olan kişiler başarı için yeteneklerinin varlığına inanan, risk almayı
seven kişilerdir. Bu kişilerin aksine kendine güveni az olan kişiler belli
durumlarda görüş ve düşüncelerini belirtmenin riskini almak istemezler ve bu
kişiler çoğunlukla sessiz kalmayı tercih ederler.
6.2. Örgütsel
Faktörler
Çeşitli örgütsel sorun ve olaylar karşısında
susan veya sessiz kalan bireyler; çoğu zaman sadece kişisel özellikleri
nedeniyle değil; örgüt içinde edindikleri tecrübeler, genel yönetim tarzı,
çalışılan ortam, kurum normları ve kültürü gibi nedenlerle de suskunluğu tercih
etmektedirler. Sessizlik ile ilgili örgütsel faktörleri;
1)
Örgütsel Adalet
2)
Merkeziyetçi karar vermek
3)
Örgüt iklimi
4)
Üst Yönetim Şeffaflığı ve Yöneticiye Duyulan Güven
6.2.1. Örgütsel
Adalet
Aybay’a göre (1991), ‘en iyi ve en doğru
çözümü gösteren temel fikir ya da erdem’ şeklinde tanımlanabilen örgütsel
adaletin dört şeklinden söz etmek mümkündür. Bunlar dağıtımsal adalet, süreçsel
adalet, kişilerarası adalet ve bilgisel adalettir. Dağıtımsal adalet,
çalışanların karşılaştıkları sonuçların ya da ödüllerin hakkaniyeti ile ilgili
iken; süreçsel adalet, bir karar verilirken kullanılan işlem ve yöntemlerin
adil olmasını ifade etmektedir. Kişilerarası adalet, insanlara nasıl davranıldığını
yansıtmakta; bilgisel adalet ise, işlemler hakkında verilen bilgilerin miktarını
yansıtmaktadır (Eker, 2006; 1). Süreçsel adalet, örgütsel sessizlik
çalışmalarında bir başlangıç noktası olarak görülmektedir. Süreçsel adalet
algıları, çalışanların görüşlerinin değerlendirildiği ve örgütle ilgili karar
verilirken kullanıldığını ifade etmektedir. Nitekim bu algılar, örgütün etik,
istikrarlı ve önyargıdan uzak davranacağına yönelik duyulan inancı
güçlendirecek ve çalışanların fikirlerini ifade etmekten duydukları korkuları
azaltacaktır. Aynı zamanda süreçsel adalet ortamı, çalışanların kişisel
nedenlerden dolayı sessiz kalmalarını sağlayan etkenleri de zayıflatmaktadır.
6.2.2. Merkeziyetçi
Karar Verme
Örgüt düzeyinde karar verme en yalın
şekliyle, çalışanların veya yöneticilerin yaptığı seçim şeklinde
tanımlanabilir. Günümüzde artık ‘yönetici karar verecek ve diğer personel bu
kararı uygulayacak anlayışı’ yerine kararları işi fiilen yapanların vermesi yönünde
bir anlayış yaygınlaşmaktadır. Ancak, yine de kararlar verilirken, merkeziyetçi
karar verme anlayışının olduğu işletmelere rastlanmaktadır. Morrison vd. ‘ne
göre (2000); merkeziyetçi karar verme, geri bildirim eksikliği ve çalışan fikirlerine
yöneticilerin direnç göstermesi, sessizlik iklimine yol açmaktadır. Bu durum
ise, orta ve alt kademe çalışanların sadece kendileri arasında iletişim
kurmaları sonucunu doğurmaktadır. Morrison vd.(2000) aynı zamanda merkeziyetçi
yapıya sahip olan ve yöneticilerle alt kademe çalışanlar arasında demografik
anlamda benzerliklerin çok fazla olmadığı işletmelerde; sessizliğin tüm örgüte
yayılabileceğini belirtmektedirler.
6.2.3. Örgüt İklimi
Ansari (1990) bir örgütün sahip olduğu iklim
tipinin büyük ölçüde örgüt içinde var olan liderlik tipi tarafından
belirlendiğini ifade etmekte (Akt: Aksoy, 2006; 11) ve bu görüşten yola
çıkarak; katılımcı iklim, otoriter iklim ve besleyici iş iklimi şeklinde üç farklı
örgüt iklimi tipi tanımlanmaktadır.
Katılımcı iklim: Katılımcı iklime sahip
örgütlerde, yöneticiler grup kararlarını, takım ruhunu, destekleyici ilişkileri
ve yüksek hedefleri benimsemektedir. Huang, Vliert ve Vegt (2005) tarafından
uluslararası faaliyet gösteren bir firmanın 24 farklı ülkedeki birimlerinde
yapılan çalışmada; çalışanların kararlara katılımlarının ve katılımcı iklimin,
düşük güç mesafesine sahip kültürlerde sesliliği teşvik ettiği belirtilmiştir.
Otoriter
iklim: Otoriter iklime sahip örgütlerde yöneticiler,
statü ve güç odaklı olup astlarından bağlılık ve yüksek sadakat beklemektedir.
Besleyici
iş iklimi: Bu iklime sahip örgütlerde yöneticiler
tarafından hedefler belirlenmekte ve hedeflere ulaşılması durumunda astlar
ödüllerle beslenmektedir.
6.2.4. Üst Yönetim Şeffaflığı ve Yöneticiye Duyulan Güven
Premaux vd. (2003)’ne göre, üst yönetimin açıklığında
ya da şeffaflığında, çalışanların önerilerde bulunması teşvik edilmelidir.
Premaux vd. aynı çalışmada, kendini uyarlama gücü düşük olan bireylerin, üst
yönetimin şeffaflığı ve yöneticiye duyulan güven arttıkça, daha fazla konuşma
eğilimi gösterdiklerini tespit etmişlerdir.
6.3.Kültürel
faktörler
Kültürel faktörler, çalışanların çevrelerini
algılamalarını, beklentilerini ve bireysel davranışlarını etkilemektedir. Sessizlik, kimi
toplumlarda sosyo-kültürel açıdan desteklenen bir olgu olarak da karşımıza
çıkmaktadır. Nitekim bu kavram, Türk toplumunda çeşitli atasözleri ve
deyimlerde kendine yer bulmakta ve sessizliğin iyi olduğu yönünde mesajlar
iletilmektedir. “Söz gümüşse, sükût altındır", "Ağzı var dili yok”,
“Erken öten horozu keserler”, “Su(s) küçüğün, söz büyüğün",
"Söyleyenden dinleyen, arif gerek”, kültürümüze özgü bu söylemlerden
sadece birkaçıdır.
7.ÖRGÜTSEL SESSİZLİĞİN SONUÇLARI VE SESSİZLİĞE
YÖNELİK KURUMSAL ÖNLEMLER
Günümüzde artan rekabet, yükselen tüketici beklentileri,
kaliteye odaklanma ve hızlı değişim, örgütlerin çalışanlardan daha fazlasını beklemelerine
yol açmıştır. Başka bir deyişle artık örgütler, çalışanlarının daha fazla inisiyatif
ve sorumluluk almalarını ve fikirlerini açıkça beyan etmelerini istemektedir. Nitekim
işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri için, çevredeki değişimlere cevap
verebilen, bilgiyi paylaşmaktan korkmayan, gerek bireysel gerekse takımının
fikirlerini savunabilen ve kabullendirebilen çalışanlara ihtiyacı vardır. Bu çalışanlara
sahip olmayan işletmelerin ya da çalışanlarını konuşmaları yönünde teşvik
etmeyen işletmelerin karşılaşabilecekleri sorunlar şu şekilde sıralanabilir:
- Kurum
içindeki çalışanların iletişimsizlik nedeniyle birbirlerinden uzaklaşmaları,
sosyal ortamdan giderek çekilmeleri ve bu kişisel sessizleşme halinin yoğun
olarak benimseyip, kendilerini örgütten izole etmesi,
- Tüm örgüt kapsamında, sorunların konuşulamamasından kaynaklanan bir suskunluğun örgütte bir kültür haline gelmesi ve kurumsallaşması tehlikesi,
- Beer ve Eisenstat’a göre (2000), sorunların konuşulmamasının önlem almayı ve düzeltici faaliyetleri gerçekleştirmeyi geciktirmesi ve örgütün varlığının tehlikeye girmesi (Akt: Vakola vd., 2005; 443),
- Çalışanların
verimliliklerinin, iş tatmininin ve örgüte olan bağlılıklarının azalması,
- Çalışan
güveninin ve motivasyonunun azalması; stres, duyarsızlaşma ve işe yabancılaşma
düzeyinin yükselmesi,
- Değişime adapte olamama riski,
- Yaratıcılığının engellenmesi,
Örgütsel sessizliğin nedenlerinin ve
sonuçlarının bilinmesi örgütlerin, örgütsel sessizlikle mücadele
edebilmelerinde bir yol haritası sunmaktadır. Bu doğrultuda örgütsel sessizlik
ile ilgili alınabilecek kurumsal önlemler şu şekilde sıralanabilir(Harlos,
2001; 330)
· Örgüt
içinde kişilerin bilgi, becerilerini geliştirmeye yönelik eğitimlerin düzenlenmesi,
· Soru -
cevap programları
· Çalışanlara
danışmanlık hizmeti sunulması
· Öneri
sistemlerinin geliştirilmesi (Örn; öneri
kutuları)
· İş
ile ilgili anket uygulamaları ve anket sonuçlarının geri bildirimi
· Önerilere
ilişkin teşvik ve ödül programlarının uygulanması
· Önerilerin
kabul görüp hayata geçirilmesi ve bir güven ortamının yaratılması
· Personeli güçlendirme
· İletişim
kanallarının açık olması
Kurumların çalışanlarına ‘kendi seslerini ifade edebilmeleri’ için
sunduğu bu olanakların başarısı, bu uygulamalar yapılırken karmaşık mesajlar
verilmemesini gerektirmektedir.
8. ÖRGÜTSEL
SESSİZLİĞİN TURİZM İŞLETMELERİ AÇISINDAN ÖNEMİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Turizm işletmeleri oldukça dinamik bir yapıya
sahiptir. Bu dinamizm işletmelerin beraberinde değişime açık olmalarını da
gerektirmektedir. Ancak her zaman çalışanlar değişime açık olmamakta, değişimi
dirençle karşılayabilmektedirler. Bu direnç kimi zaman sessiz bir şekilde gerçekleşmektedir. Alışkanlıklardan vazgeçme
ve değişime ayak uyduramama endişesi ile işi kaybetmekten duyulan korku,
çalışanların sessiz kalmalarına yol açabilmektedir. Bu durumda işletmelerin
değişim öncesinde çalışanları ile açık bir iletişim içerisinde bulunması, neyin
ne için yapıldığını belirtmesi ve değişim süreci içinde çalışanların
fikirlerini alması, direnci ortadan kaldırmak açısından son derece önemlidir.
Bu yöntemler bir anlamda, örgüt içinde sesliliği
sağlayacaktır.
Turizm
sektörünün yapısı incelendiğinde belirgin birtakım özellikler bulunmaktadır. Bu
özellikler arasında; işlerin belli sezonlarda (özellikle yaz aylarında)
yoğunlaşması, işgücü devir hızının yüksek olması, her türlü krizden çok çabuk
etkilenilmesi, otellerin yoğun olarak her şey dâhil sistemine geçmesi ve tur
operatörlerine düşük fiyatlardan satılması nedeniyle maliyetleri düşürme
çabaları (personel maliyetlerinin düşürülmesi, tedarik malzeme maliyetlerinin
düşürülmesi vb.) yer almaktadır. Bu özelliklerin örgütsel sessizlik ve seslilik
açısından yarattığı sonuçlar değerlendirildiğinde; sektörde çalışan elemanların
öncelikle işlerini kaybetme korkusuyla sessiz kaldıkları düşünülmektedir. Bunun
nedeni, asgari ücretle çalıştırılan ve kalifiye olmayan elemanların,
hayatlarını devam ettirmeleri için yaptıkları işe ve kazandıkları paraya
ihtiyaç duymalarıdır. Ayrıca kalifiye olmamanın getirdiği yetersizlikler
nedeniyle başka bir iş bulamama korkusu da bunu desteklemektedir.
Mesleki bilgi düzeyleri çok yeterli olmayan
çalışanların, belli konularda bilgi sahibi olmamaları nedeniyle sessiz
kalmalarına da rastlanmaktadır. Bununla birlikte sektörde fazla oranda stajyer
çalıştırılmasının da örgütsel sessizliğe yol açtığı düşünülmektedir.
Stajyer
olarak çalıştırılan personelin, işletme içindeki sorunlarla ilgili fikir beyan
edecek kadar uzun süreli işletmede kalmaması ve staj dosyalarının
imzalanmamasına yönelik korku taşımaları onları sessizliğe itebilmektedir.
Sektörün genel yapısı gereği rastlanan yüksek işgücü devrinin ve işletmeler
arasındaki transferlerin fazlalığının da örgütsel sessizlik ile ilişkili olduğu
söylenebilmektedir. Her ne kadar olumsuz gibi nitelendirilebilse de, bu durum
açık iletişim ortamının hâkim olduğu turizm işletmelerinde bir avantaja
dönüşebilir.
Yeni
ve yaratıcı fikirlere sahip bireylerin işletme bünyesine katılması ya da
çalışanın daha önceki işletmesinde kazandığı deneyimleri işletmeye aktarması
ile işletmenin gelişimine katkı sağlanabileceği düşünülmektedir.
SONUÇ
İnsanın fikirleri, düşünceleri, kaygıları ve önerileri örgütün
süreçlerini oluşturucu ve yol gösterici durumdadır. Çalışanların örgütün daimi
ve vazgeçilemez bir mensubu olabilmek için duyduğu kaygılar onu örgüt
içerisinde sessiz ve tepkisiz bir yapı içerisine sokabilir. Yönetim, farklı
düşünce yapılarının oluşturduğu çeşitlilikten faydalanma inancı ile açık ve
samimi bir örgütsel iklim oluşturması, çalışanın işleri ile ilgili düşünce,
fikir, kaygı ve önerilerini ifade etmelerini sağlayacaktır.
İşgörenlerin
davranışları, bireysel özelliklerine, örgüt yönetimine, alt yönetsel düzeylere
ve örgütün genel olarak iletişim yapısına göre değişkenlik gösterebilmektedir.
Oluşan veya var olan örgütsel sessizlik iklimi iş görenler tarafından
algılandığı müddetçe, iş görenler sessizlik davranışları göstereceklerdir. Bu
davranışların altında yatan temel eğilimin hangi yönde (ilgisizlik, uysallık,
boyun eğme, korku, kendini koruma, ilişkileri koruma, prososyal olma) olduğunu
bilmek gerekir.
Bu anlamda sessizlik iklimi ve sessizlik davranışları ile mücadele
etmede üst yönetime daha fazla görev düşmektedir. Çünkü görülmektedir ki
işgörenlerin davranışlarında üst yönetimin tutumunun etkisi diğer faktörlere
göre en yüksektir.
KAYNAKÇA
Dr. Işıl ÖZGEN, Dr.
Olca SÜRGEVİL(2012) : ÖRGÜTSEL SESSİZLİK OLGUSU VE TURİZM
İŞLETMELERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
AKSOY,
Hande (2006), Örgüt İkliminin Motivasyon Üzerine Etkisi, Marmara
Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri
Anabilim
Dalı, Yayınlanmamış Yüksek lisans Tezi, İstanbul.
ALİ MURAT ALPARSLAN(2010): ÖRGÜTSEL
SESSİZLİK İKLİMİ ve İŞGÖREN
SESSİZLİK
DAVRANIŞLARI ARASINDAKİ ETKİLEŞİM: MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ
ÖĞRETİMELEMANLARI ÜZERİNDE BİR ARAŞTIRMA YÜKSEK LİSANS TEZİ, ISPARTA
Yorumlar
Yorum Gönder